5 Kasım 2009 Perşembe
13 Ekim 2009 Salı
Hayatımdaki En Değerli İki Oyuncağa
O sıra asfalt ile yeni tanışmıştık. Büyük greyderler yola dökülen toprağı genişlemesine yayar,
üzerinden de koca koca silindiler ağırlığını hissettire, hissettire geçerdi. Sonra kara, ıslak,
dumanı üzerinde topraklar geldi, adına asfalt dendiğini kokusunu alıp da sorduğumuzda öğrendik.
Tesadüf o ya (Pazarlama stratejisi de olabilir:) telli arabalarla ve tornetlerle (bilyalılarla)
o ara tanıştık. Namı değer "Kara Şimşek"ti o, kapkara bir araba, tepesinden uzanan uzunca bir tel... Kenarına şekil olsun diye yaptığımız; kızrmızı ve mavi elektirik bantlarını az kalsın es geçiyordum. Arkadaşlar ile yan yana sıralanırdık. Herkes, hep bir ağızdan ara gazı verirdik. Haaaaaaaaaaaaaaaaannnn!!! Kim daha düz sürebiliyorsa, o oyunun ehli sayılırdı.
İçimiz en çok kahreden şey, kara şimşeğin telle tutundurulduğu yerin aşınmasıydı. Tel hep arabanın içinde dolanırdı, iteleyemezdik. "Vay, vay, vay!". Nasıl etsekse onu oraya tutundursak...
Bir başka arabaydı, telli arabam. Hani kilometreye vursan, hiç bir oyuncak araba dayanmazdı o kadar uzun yola...
Sonra, tornet (Bilyalı) ile tanıştık. Gözümüz yokuş görmeyi versin, arka koltuğu üçlediğimiz zamanlardı.
Güzeldi be, çok güzeldi...
25 Ağustos 2009 Salı
Pay ve Payda
16 Ağustos 2009 Pazar
Sokak Lambasının Dilinden
Bizi senin dilinden karşımdayken duyabilmekti,
Bazen alışılmışlığa sığınma isteğiydi, yanı sıra kilometrelerce uzaklaşmak; fakat unutamamaktı,
İçimizden geçenleri karşımızdakinin yalnızlığı ile arasına girmeden, incitmeden sorabilmek ve aynı şekilde cevaplayabilmekti.
İsyan bayrağı çıkartabilecek sorulara tabii tutulmak; sebebi, nedeni ve sonucu ne olursa olsun kırılamamaktı.
Yaşanan olumsuzluklara rağmen karşı karşıya gelebilmekti.
Uzun süren muhabbetlerin en can alıcı sorusunu, en küçük zaman dilimine sığdırabilmekti…
“Adımız ne?” diye sorabilmek ve saniyelerle yetinmekti.
Her gün gidilen, kat edilen yolu unutturmamaktı, uzun sanılan yolların bir kelime ile kısaldığını ve cevap alamadan bittiğini…
Cevabı alabilene kadar diretme cesareti göstermekti…
En cesurcası, taraf olabilmek. “Evet ya da Hayır” diyebilmekti…
Sonunu bilemeyeceğimiz bir yola ve yolcusuna; ihtimaller de olsa eldekiler, yıllar sonra keşke dedirtmemekti…
2003 Mart/ İstanbul
11 Temmuz 2009 Cumartesi
Derya Deniz Hayaller
Oysa ne kadar da benimsemişizdir, derya deniz hayaller kurmayı. Neresinden başlasak da anlatabilsek ona, ne aşklar, ne umutlar tükeniyordu değil mi? Cesaretsiz bir yürekten başka ne acıtabilirdi ki bizi.
Evet, cevabı duyabiliyorum…
Aslında ben bunu bir kere daha yaşamıştım. Soğuk bir Ankara gecesiydi. Çiğ düşmüş çimenleri ısıtan sokak lambası bilir. Sorsanız hala unutmamıştır, beni.
Kimilerine göre; Değişen sadece kişilerdi, acılarımızın bir farklılığı yok! Zamanında çekip giden olamadıktan sonra bu ruh bu bedenden daha çok çekecekti. Neden vicdan azabı hissediyordum, neden bu kahrolası ruh bu kadar savaşıyordu anılarla? Galiba yolculukları yarım bırakmak bana göre değildi! ‘anılarımı çok mu fazla sahipleniyordum ne?’
Evet, evet bana göre değildi, sadece bana göre değildi.
‘Umut uğruna savaşmayı göze aldığın sürece sana senin olanı verir.’ Peki ya senin olduğunu sandığın şey, size (ikinize) aitse! İşte o zaman sadece senin olduğu kadar ömrü olurdu umudunun. Gerçek kara, kara puntolar ile zihnime manşet atıyor ve buna yavaş yavaş ruhum da alışıyordu.
İnsan kaldığı yerden başlamalı hayatına, kaldığı yerden… Peki ya nerde kaldığını bilmiyorsa ve her bir parçası bir zamanlar güldüğü, ağladığı, öylece dolaştığı yerlerde kaldıysa. Bir cevap arıyorum!
Öyle bir cevap olmalı ki bu, söküp atmalı bu vicdan azabımızı, hayal kırıklıklarımızı, zihnimizdeki binlerce kare fotoğrafı…
"Dur. Dur gitme! Daha da anlatacaklarım var. Bu kadar ucuz olmamalı karşımda; ben hayaller kurarken senin acı çekmemek için uzak durduğun o doğuştan ölü hikâyelerin bedeli."
2007 Mart / İstanbul
20 Haziran 2009 Cumartesi
Peki, Kim Bu “Devran”?
Kimimiz, hatta bırakın kimimizi hepimiz, Devran’da suç bulur olduk. En yüzsüzümüz ortaya çıktı ve şöyle dedi: “Ne yapalım Devran böyle!”. Bütün suç Devran’ındı. Peki, kimdi bu Devran?
Saat:01:12
29 Nisan 2009 Çarşamba
Yazılı Yoklama
A) Mahmut : Arkadaşlar bi akıllı durun ya!
Osman : Bi susun lan!
Cevat : Ya s.kcm ama!
B) Cevat ortamın sesi olmuş.
C) Mahmut’u kim takar.
D) Osman’ın sabrı taşmak üzeredir.
Soru: Aşağıdaki şarkı sözlerinden hangisi hissi duygular içermektedir?
A) Çalkala yavrum çalkala, şehriye çorbası gibi
Allah sana mal vermiş. Alaman bombası gibi.
Allah sana mal vermiş. Gümrük kapısı gibi.
Kaldır kaldır vur yere, muhtar kellesi gibi…
B) Yuh, bu ne ya? Diyenler için…
http://www.youtube.com/watch?v=No0S04FjTkM&feature=related
Soru: Aşağıdakilerden hangisi Ergenekon’un bir numarasıdır?
A) Deli Dumrul
B) Dede Korkut
C) Kutadgu Bilig
D) Kurt Cobain
17 Nisan 2009 Cuma
Reklamcı / PR'cı
Halkla ilişkiler içten pazarlıkçıdır! (PRopaganda)
Reklam ‘Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.’ der.
Halkla ilişkiler sizi tavlamak için kılıktan kılığa girer.
Reklam balondur.
Halkla ilişkiler uçan balondur.
Reklam tek gecelik bir sevgilidir.
Halkla ilişkiler uzun süreli sevgilidir.
Reklam trink paradır, banknottur.
Halkla ilişkiler taksitle öder. Kredi kartına 6 ay vadedir, bozuk paradır.
Reklam kısa metrajlı filmdir.
Halkla ilişkiler uzun metrajlı filmdir.
............................
Magnum Çikolata / Reklam Senaryosu
Kamera yavaş hareketlerle önce iki oyuncuyu daha sonra dama düzeneğini zomlar!
Çikolatalar özel olarak tasarlanmış cam dama düzeneği üzerin de, dama taşlarının dizildiği biçimde bir tarafa bitterler diğer tarafta da sütlüler olmak üzere dizilidirler.
Oyun çoktan başlamıştır. Oyuncular düşüncelidir ve adam ilk hatasını yapar. Kadın sinsi ve cezbedici bir gülümseme ile hamlesini yapmadan önce adama bakar.
Kadın: ‘Yemek mecburi mi?’ der.
Adam: Gülerek. ‘Tabii’ der.
Kadın çikolatayı ısırır o malum ses çıkar: ‘kıtırttt’
Kamera sahneye zoom aut yapar.
Sahnenin perdesi kapanırken; Magnum yazısı ortaya çıkar. (Zoom)
Mavi Jeans / Reklam Senaryosu
Tasarımın en üstünde şu cümle:
- Şimdi, ne mi yapmalısınız?
Hemen dudak hizasında bir konuşma balonu:
-İSTEYİN YETER...
26 Mart 2009 Perşembe
Önce masallar vardı!
Bilirim, önce hayaller vardı ve yazılan hikayeler yarattı o en uzak mesafe yolculukları.
Yaratabilen çocuk yanıma sevgilerle, başlıyorum...