26 Nisan 2020 Pazar

Satır Başlarından XIX

41. Gün

Bir Kadıköy duvar yazısı idi; pek de güzeldi. "Gittikçe evden uzaklaşıyorsun.."

Makarna yapmak için mutfağa geçtim. Gönül isterdiki "Parliament Pazar Gecesi Sineması" tadında sokaktan gelen ses alıp götürsün... Boş ve tabela ışıklarından arınmış sokağın ortasında, heyecanını yitirmiş bir derbinin yan hakemi gibi el hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ya deliydi, ya sarhoş ya da bir sonraki versiyonumuz.

Sabah kalkıp pencereyi açtım. Cipsçi marketin önüne parketmiş markete cips depoluyor. Akşam TV'yi açıyorum "Nekşfliş" izleyek diye, karşımda cips reklamı. Haberler denk geliyor, sokağa çıkma yasağını aşıp gizlice market açtıran kişi hasta kardeşine cips götürecekmiş ondan market açmış! Her şeyin sebebi cipsler olabilir mi?

TV,
"Her şey çok güzel olacak" mesajları ve
-Yeniden kredi kartına yükleneceksiniz
-Size ihtiyacınız olmayan şeyleri aldırtacağız
-İhtiyacınız olanlara zam ve vergi kasıyoruz o yüzden reklam basıyoruz
-Ha bu arada borçlarınızı online bankaya gelmeden de ödeyebilirsiniz
alt metinleri ile yaralı parmağa işemeyeceklerini resmi olarak tescillenmiş markalarla dolu.

Korona'dan önce ilk 3 sıvı tüketim alışkanlığımız; su, kahve, çay sonrası; çamaşır suyu; kolonya ve su.

Çok inandığını söyleyenlerin; hiç inanası olmayanları kandırdığı bir ülkeden yazıyorum.

1453 yılı Mayıs ayında Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde Roma'nın fetihten at mesafesi ile yaklaşık 1 hafta sonra haberi olmuş. 1963 ylında keşfedilen, 1995 ylında ne oldğu farkedilen Göbeklitepe'den tam anlamıyla 2010'dan sonra haberimiz oldu. 27 Aralık 2019 tarihinde Wuhan’da ortaya çıkan korona; tüm dünyaya elden ele yayılırken 3 gün sonra haberimiz oldu; da ne oldu!

Diş macunu reklamlarının bana kattığı çok şey oldu. Dişlerimi fırçalamayı öğrendim, aynı bokun mavisini farklı göstermeyi meslek edindim, bir de İsviçre'li bilim insanları ilgimi çeker oldu. 2017'de BM'deki  bir arkadaşımın aracılığı ile CERN'e gitme şansım oldu. Ziyaretçilere Cern'i anlatan 30'lu yaşlarında biri vardı; Avanger's filmin son dakikalarından çıkmış da; "Geleceği Dönüş filminde öğrendiğiniz her şeyi unutun ve bana kulak verin" der gibi anlattı. "Amacımız bilgiyi daha hızlı aktarabilmek, bilginin erişimini hızlandırabilmek." İnternet hızım 3,9MB!

David Brin’in Postman adlı kitabından uyarlanan "The Postman"  filminde nükleer savaş sonrası yok olmuş devlet yapısının yeniden inşa sürecinde bir kahramanın doğuşu ele alınır... Yeri geldiğinde 'Komşusu Açken Tok Yatan Bizden Değildir' diyen bu nedenle de ülkeyi daha iyi yönetebilmek için ihtiyacı olan tek şeyin "Başkanlık" sistemi oldğunu söyleyen ve bunu yürülüğe sokturan bir yönetim; 1 aydır vatandaşına maske dağıtamıyor! Bir organizasyon "kaynak" ve "alıcı" arasındaki aşamayı sorunsuz şekilde sağlayabildiği sürece organizasyondur.


13 Kasım 2018 Salı

Markam Sana Söylüyorum, Ajansım Sen Anla: Takipçi Sayısı Ne Kadar Önemsiz?



Facebook'un son 12 yılda UX/UI deneyimi kullanıcılara ve markalara alıştıra alıştıra 'like/takipçi' sayısının önemsizliği üzerine giden çalışmalar yaptı. *Bugün algortimalar hali hazırda reklamsız erişimi %0.8'in altında tutmakta. Şimdi Twitter CEO'su 12 yıl önceki dinamiklerle şimdiki dinamiklerin aynı olmadığını bu bilgi kirliliğini tahmin edemediklerini, bu nedenle de takipçi sayısını göstermemek gibi bir değişikliğe gidilmesi gerektiğini önerdi. #markamsanasöylüyorumajansımsenanla
Kaynak: https://www.cnet.com/google-amp/news/twitter-ceo-jack-dorsey-says-you-shouldnt-obsess-over-your-follower-count/?__twitter_impression=true

31 Ekim 2018 Çarşamba

Markam Sana Söylüyorum, Ajansım Sen Anla: Dijital Dünyanın 6 Günü!

Ajanslar ve markalar arasında yaşanan uyuşmazlığın temelinde karşılıklı öğrenme modelinin gerçekleşmediği durumlarda iletişim çatlakları oluşuyor. Bu çatlaklar geleneksel reklamcılıktan, dijital reklamcılığa geçişte; donanım, yazılım, algoritma gibi disiplinlerin de sürece dahil olmasıyla daha derin çatlaklara neden oldu. Kreatifin giriftli yapısını anlamaya çalışan bazı markalar içinde bu ajansları markaların, markaları da ajansların çıkmaz sokaklarına sürüklemeye başladı.

Bu çatlakları kapatmak ve daha güvenilir, bilimseli akademik ve veriye dayalı bir reklamcılığı ortaya koymak içinde filmi en baştan alalım istedim.

Dijital Dünya'nın 6 Günü

1. gün:
Önce dijital varlıklar oluştu. www, google, facebook vb...

2. gün:
Sonra dijital varlıkları dijital olmayan insan toplulukları doldurdu. 

3. gün:
Dijital olmayan insan toplulukları; bir şeyleri aratarak, tıklayarak, beğenerek, paylaşarak, touch finger ederek ve sonra "çok seviyorsa" stalklayarak, bahsi geçen varlıkların, sunucularında  dijital izler bıraktı.

4. gün:
Bu dijital izler, daha sonra adına algoritma dediğimiz  (Belli bir sorunu/problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yol) yöntemler tarafından takip edilmeye, hafızaya alınmaya, hafızaya aldığını hatırlamaya başladı.

5. gün
"Teknik" olarak bütün dijital araçlar, programlanma amaçları gereği insan davranışını, biyolojisini, psikolojisini çözülmesi gereken bir sorun olarak okuyacak şekilde kodlandı. 

İnsanın bilinç ve kurgu yeteneğini edindiği zaman dilimine denk geliyor. Bknz:  Boston Dynamics'in robot köpeği Spot'un muhteşem dans performansı ve Atlas'ın inanılmaz sıçrayışı Elen Musk'ı tedirgin etmekte haklı.Yapay zeka tartışması başka bir yazı konusu deyip dileyenler şuradan devam edebilir: Mark Zuckerberg, Elon Musk and the Feud Over Killer Robots -

Neyse;

6. Gün:
Sorunları çözmeye odaklanan algoritmalar elde ettikleri başarıları veya başarısızlıkları bizlere KPI (Key Performance Indicator) yani dijital ölçü birimleri olarak somutlaştırdı. 
...

***

Dijital zaman içinde, insight data içinde, reklamcı mesaide, marka tarafı acilde; influencer tıngır mıngır sallanır iken; ... 

Markam Sana Söylüyorum; Ajansım Sen Anla başlıyor...

12 Aralık 2016 Pazartesi

Bu bir reklam değildir!

Kullandığı dilin, kelimenin ve üslubun içinde bulunduğu ve hitap ettiği toplumda ne anlam ifade ettiğini bilmeyen, bilse dahi "erklik" dağından önünü göremeyen reklamcılar var ve çok fazlalar!


Peki, bu neden mi bu kadar önemli?

Dilerseniz bunu da Yale Üniversitesi'den Prof. Timothy D. Snyder'in öğütlerinden okuyalım: "Faşizm koşullarında en büyük devrimcilik, işini iyi yapmaktır." (W. Benjamin)



Not: Marka tarafını, marka tarafı eleştirsin...

Hasbro Türkiye olaydan 1 gün sonra gelen tepkiler üzerine bugün şu açıklamayı yayınladı:

"Yılbaşına özel hazırladığımız kampanya videomuza gelen geri bildirimleri tek tek takip ediyoruz. Oluşan hassasiyeti dikkate alarak videoyu yayından kaldırdığımızı ve gelinen noktadan büyük üzüntü duyduğumuzu belirtmek isteriz. Rahatsızlık duyan herkesten özür dileriz."


21 Haziran 2016 Salı

Satır Başlarından XVIII

Önce;
Yazabilmek için uykuyu kaçırmak gerekti. Kasım/2015

Sonra;
Uyuyabilmek için yazmak gerekti. Haziran/2016 

“Hakkını veremediğin sıfatın öznesi olmaya yeltenme” 13 yaşımdan, 31 yaşıma bir garip mesaj!

Chavez mi, söylemiş bilmiyorum ama biri söylemiş; “Dünya değerlerimi sarsıyor” diye ben benimkileri iyiden iyiye bir sarstım. #ToplaGel

“Neden dünya böyle” diye soranlara etrafındakilere bakmanın yeterli olacağını söylerdim, o ara kendimi gözden kaçırtmışım.

Bu aralar şiir yazıyorum. Bu iyi bir şey.

Birinci anlam

Sarı.
Çizgili bir kağıt.

Vapur.
Dalgalara atlayan bir yürek.

Devlet sadece yaşam alanlarımı değil; artık zihnimi de işgal etmeye başladı.

Öznesi gizli, zamiri belgisiz, nesnesi belirsiz.

Eğer varsa bir ulu; dediklerinizden değil demediklerinizden yargılanacaksınız.

İnsanlığın beşiğiyle, medeniyet birbirine neden bu kadar uzak?

Milyonlarca yıldır seks yapan insanoğlu, konu seks olunca neden saçmalıyor?

Kimse Layka’yı hatırlamıyor? Ya da hastalılara çare olan deney farelerini.

“İnsan” tanımı yeniden yapılmalı.


Çok tanrılı din, en azından kimden neyi isteyeceğini biliyorsun.





5 Haziran 2016 Pazar

Bir Ütü Belgesli!

Yatak odasına gitti. Üzerine bornoz asılı ütü masasını kolunun altına koyup ders kitabıymış gibi salona götürdü. Masanın ayaklarını açtı. Bu kez içeri, ütüyü getirmeye gitti. Ütüyü getirdi.

Birazdan bir uyarının geleceğinden emindi. Elbiselerini almaya gittiği sırada odadan bir ses, “Kaynatılmış suyu kullan, kireçlenme yapmasın” dedi. Ütü masasına doğru yaklaşırken masanın üstünde ütü suyunu gördü. Ütünün haznesine su dökmeye başladı.

Daldı.
Su taştı.
Buharlaşmanın suyu azaltmasını bekledi.
Azalttı.
Ütünün tıpasını hafifçe kapattı.

Beyaz t-shirtlarını sırayla ütülemeye başladı. Ütüyü t-shirtün üzerinde buhar çıkararak gezdirirken...

Bir soru sordu kendine:

- Ütü yapmayı neden seviyorsun?
- Çünkü bir şeyleri düzeltebildiğimi görüyorum.

Ütü yapıp yapmamaktan kararsız kaldı. Bu kadarcık bir mutlulukla yetinmek mi insalıktı yoksa bu kadarcık bir eylem ile mutlu olabilecek hale getirilmek mi insanlık dışıydı.

Öyle ya da böyle ütü yapması gerektiğini hissetti.

Düşüncesizleşti.
Duygusuzlaştı.

Düzeltmekten vazgeçmesi gerektiğini hatırladı. Anladı ve sadece ütü yaptı.






10 Mayıs 2016 Salı

Neden İngilizce öğrenmek istiyorsunuz?

Yana yakıla iyi bir İngilizce kursu arıyorum. Seviye sınavlarının birinden çıkıp diyerine giriyorum.

O arada ülke ne yazktır ki yine kan revan. Akademisyenler “BARIŞ” için bildirileri imzalamış, yayınlaşmış. Hapse atılmışlar!

Bir sınava daha girmek için, otobüse bindim. Orta kapının karşısında sağ köşeye yaslanmışım. Etrafa bakınıyorum. Gözüm gazetede, amcamın biri saydırıyor, teyzem de veriyor veriştiriyor. Amca gazeteyi otobüse okuyor sanki. Bağırıyor. “Vay şeerrrefsizler” Dayanamadım. “Neyler?” diye çıktı ağzımdan, böyle istifrar edercesine. Teyze, “Sana demedi evladım, haberlere diyor. Akademikmiymiş neymiş, PeKaKa’lılara arka çıkmışlar”

Ben. Teyzenin gül cemaline aldanarak. “Yok teyzem onlar savaş bitsin, kimse ölmesin istiyor.” dedim. Amca yavaşça önlerine yuvarladığım topa abanarak vuruyor. “Sen PKK’lı mısın, IŞID’çi misin?”.

Hayda diyerek uzaklaşıyor. Hoppa diyerek iniyorum.

Şimdi ismini verip de reklam yapmayalım. Bir kursa girdim. Gene seviyem belirlendi. Nezaketli bir öğretmenimiz, geldi.  Sanırım çok zamanı yoktu veya biraz da prosedür var, “Yasin Bey neden İngilizce öğrenmek istiyorsunuz?” dedi.

Ağzımdan sere serpe çıkanları döküyorum aşağıya:

“Merak ettiğiniz kitaplar var. Çevrilsin istiyorsunuz da kimse çevirtmiyor onları mesela. (Amca geliyor aklıma, raydan çıkıyor gibiyim amma tatlı tatlı sapıyorum.) Bi de genel, bir sürü insan konuşuyor. Misal otobüste aynı dili konuştuklarımızla anlaşamıyoruz. Aynı dili bilmediklerimle daha büyük sorunlar çıksın istemiyorum.” dedim. Noktayı koydum.

İdareci hanım:
"Anlayamadım pek" dedi.

Sonra özür diledim. Öğrenci sayısını sordum. Ücreti sordum. Öğretmeni sordum.

Derken. Anlaştık.

Sonra, ben başka bi yere kaydoldum.

*Bir de neden İngilizce çalıştığımı soranlar var ama ben “neye çalıştığımı soranları” daha çok seviyorum.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...