25 Nisan 2013 Perşembe

Hani "hayat paylaşınca güzel"di Turkcell!



Turkcell: 29 TL'lik paket faturanızın yüzde 3'ünü dahi aşmadan size 127 TL'lik fatura gönderen şirkettir.

Nasıl mı?

Hat alırsınız. "Pek eğitimli TİM" elemanına teyit etmek için "Saçma sapan faturalar gelmez değil mi" dersiniz. Karşıdan ses gelmez. İrkilirsiniz. “Şeyyy bir deee, tarifem 300 dakika, 300 SMS, 300 MB internetti” deyip gitmek istersiniz. Velhasıl size gerizekalıymışsınız gibi bir cevap gelir. "Evet, yani söyledik ya" diye. Aldırmak istersiniz; ama aldıramazsınız. Zira siz bir şeyi bir insana defalarca söylemenin aslında ayıp bir şey olduğunu düşünürsünüz.

Evde koltuğunuza huzurla uzanmış Call of Duty adlı oyunda insan öldürürken telefonunuza mesaj gelir. Bakmazsınız. Akşam olur bir ara telefonunuza bakar gelen mesajı okumak istersiniz. Okursunuz.

Sonra size ilk gelen Turkcell mesajı "2 MB interneti aştınız 15 TL fatura edilmiştir" olur. Telefona sarılır "lan" dersiniz. Turkcell’i arar ha ararsınız. Arar ha ararsınız...

Turkcell'e göre müşteri
Çağrı merkezi sistemlerinin yıldırıcı şarkı ve tuş seslerine karşı onurlu bir direniş göstermeniz gerekir. Yılmazsınız. Karşınıza çıkan garibim CRM yetkilisine derdinizi anlatırsınız. İstanbul’daki derdinize Erzurum’daki çağrı merkezi görevlisinin çare olmasını beklersiniz. Telefonu kapatırsınız; ama derdinizi Marko Paşa’ya anlatmış gibi huzursuz olursunuz.

Sonra Nasrettin Hoca gibi “ya tutarsa” umuduyla, İstanbul’daki çağrı merkezine bağlanabilmek için dua-dilek neyim edersiniz. Telefonu açan kişi sizi rahatlatan sözler söyler ve fatura bilginizi verir.

Aslında o an derdinize çare olacağını sandığınız fatura danışmanınız tarafından faturanızın da 127 TL olduğunu öğrenirsiniz. TİM deki elemanın sizi tarifeye 3 hafta sonra geçirdiğini öğrenirsiniz! Size 96 saat bir çözüm sunabileceklerini söylerler. Arından 18 gündür kullandığınız hattın faturası şikayetinizden 2 saat sonra 127 TL'lik (yazıyla: yüzyirmiyeditürklirası) mail adresinizde belirir.

“Geçirmek” kelimesi kulağınızda yankılanır. Tarifenizi görürsünüz. İçinizden yüksek sesle “Biz BizeCell mi kaldı lan” dersiniz. Siz hariç kimse bir şey anlamaz.

Aklınıza “Özgür Kız” gibi dağlara çıkmak gelir ama süreci bozacak hareketler yapmaktan ya da Bahçeli’nin de ardınıza takılmasından korkarsınız. Zaten “Özgür Kız”da cıngıl yazmaktan, reklam seslendirmekten dağa-tepeye çıkmaz evde internetten dizi izler olmuştur.

Sakinleşmek için tiner ve böcek ilacı gibi kokan kimyasal ortamlarda durursunuz. Rahatlarsınız.

Birçok dakika sonra 96 saat süreyle bir sosyal medya krizi yaratamaya karar verirsiniz.

Turkcell'in Facebook sayfasına edebiyle yorum yazarsınız. Sonra bir bakarsınız o yorum sikindirik bir sosyal medya uzmanı tarafından silinmiş. Bir daha yazarsınız. Gene silerler. Sonra sayfanın görüşleriniz ve yorum kısmını da size kapatırlar. O da yetmez sizi Turkcell’in duvarına yazmaktan da men ederler.

Silinmiş yorumlar
Turkcell için sosyal medya krizi yaratma süreciniz te en başından beri kurduğunuz gibi gider.

Twetter’dan Turkcell’i hastag yaparak sayfasına gerekli bilgilendirici tweetleri atarsınız. Fakir fukara dayanışması ile retweetler artar. Turkcel sizi takip etmeye başlar.

Son mesajınız hazırdır:

“Hani "hayat paylaşınca güzel"di Turkcell!” dersiniz

Sonra Turkcell size mail atar, mesaj atar, arar. Pardon biz size yanlış “geçirmişiz” der. Borcunuz 46 TL imiş der.



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...