26 Ekim 2012 Cuma

Satır Başlarından XIII: İlk fırsatta!


İlk fırsatta!..

İzliyorum.

Yine vapurdaydım. Elinde güzel bir kitap ayracı, gözümü ayraca diktiğimden habersiz, karşıma oturdu. Zaman geç. Zaman geçti. 'Onu bana versene yaa' dedim. 974 sayfalık kitabı masadan alıp sayfalarını karıştırdı. Banka dekontu, yemek fişi, üzerine bir şeyler karalanmış not kağıtları, hasta kayıt fişi, kağıt para, yara bandı, selpak ve ilaç prospektüsünü görünce hangi sayfada kaldığımı sordu. Kağıt para deyiverdim. Ayracı aldı ve paranın olduğu sayfaya bıraktı. Ses etmedi. Biraz utandım.

İkisi de 20'li yaşlarındaydı. Temiz yüzlü, güleç ve pek de pasaklı sayılmayacak çocuk, kendini sosyal ağ terimleriyle öven genç kızın, her dediğini onaylamak zorunda hissetmekteydi. Genç kız 'Ergen o haliyle bana bön bön bakıyor' derken; sevecen çocuk 'Ben de hiç sivilce yok ki, zaten' dedi. Esma cevap kulaklarından içeri koşarak girince ayaklarını iyice uzatma ihtiyacı hissetti, Kalabalık otobüsün içinde, çizmelerinin fermuarları bileğine kadar inmiş haldeydi. Gerildi. Bu bahsettiğim çocuk 1 sene önce abonemdi, şimdi arkadaşım olmaya çalışıyor' dedi. Temiz yüzlü çocuğa baktım üzüldüm.

Zaman tutun ve Dominos'un sitesinde telefon numarasını bulmaya çalışın.

Aile içi şiddet: Bayramlaşmaya gelen akraba muhabbetleri!

21 Ekim 2012 Pazar

Satır Başlarından XII: Fol var la fol var!


Saat 23:48, günlerden pazar. Doktor doğru söyle, bir tek ben mi çalışıyorum hâlâ?

Bir reklam ajansına iş görüşmesine gitmiştim. Stajyerlik için. Yazar bir ağabeyle görüştüm. Konuştuk. Sevgilim olup olmadığını sordu. Var dedim. ‘Günde kaç kez mesajlaşıyorsunuz’ dedi. Sustum. Niye reklamcı olmak istediğimi sordu. ‘Hayallerimi gerçekleştirmek için!’ dedim. Güldü. ‘Takım elbiseyle olmaz, yarın spor giyin gel’ dedi.  08/2009

Yürüyorum. Nasıl yürüdüğümü, ne çabuk vardığımı kestiremeden yürüyorum. Ayak seslerimi dahi duymuyorum.

Ağaoğlu, Maslak 1453'ün reklam metni bir fıkradan ibaret. 'Bu değil, bu değil, bu bizim köyden değil!..'

Ofisin tuvaletindeyken kendini Taksim'de işaretleyen bir stajyer düşünün. Şimdi bırakın gitsin.

Kurbanın, kurban etme gücüne sahip olanı koruyacağına, kutsayacağına daha ne kadar inanılacak.

Barda oturmuş. Konuşuyoruz. ‘Böyle böyle’ diyorum arkadaşım. ‘Olum daha ortada fol yok, yumurta yok diyo’ ciddiyetle. Ben öyle hevesle anlatırken; yüzüme yapma der gibi bakıyor. ‘Fol var la, fol var’ diyorum, sonra ara ara cümle bozumlarında, yolda, yineliyorum. 'Fol var la, fol var!’

benlisendekisenlesenlibendekiben.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...