22 Aralık 2013 Pazar

#YolsuzluğaKarşıOmuzOmuza Bankaları yık, çevreyi koru

22 Aralık 2013, Kadıköy eyleminden kareler...

Kadıköy'deki Halk Bankası'na yapılan yazılamalar...
HALKBANK YOLSUZLUK MÜZESİ

KADIKÖY HALK BANKASI BANKAMATİĞİ











 Kadıköy, Garanti Bankası







Not: Tayyip, polis eski polis

17 Aralık 2013 Salı

Sanırsın ülkeye adalet geldi!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 1 Mayıs'ta Taksim'in yasaklamasının AİHM kararlarına aykırı olduğunu belirtti.



Terör Savcısı Gezi eylemleri hakkında görevsizlik kararı verdi. Gezi'nin bir terör eylemi olmadığı T.C huku tarafından kabul edildi.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğulları yolsuzluk operasyonunda gözaltına alındı.



Aralarında işadamı Ali Ağaoğlu'nun da olduğu 18 kişinin evine yolsuzluk baskını yapıldı. Ali Ağaoğlu ifade için emniyetin yolunu tuttu!!!

Hakan Şükür, gelen emirle istifa etti.



Bir "devlet benim" çekişmesi olmasa ülkeye adalet geldiğini sanacağız.!

20 Kasım 2013 Çarşamba

Vasıfsız ağaç aranıyor!

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek İkinci Köprü yolunda yüzden fazla ağacın kesilmesiyle ilgili tam olarak şöyle bir cümle söylemiş: O ağaçlar vasıfsız, problem oluyorlar. (Haberi okumak isteyenler için: Volkan Koç-T24)

Bazılarınız sinirlenebilir, bağzılarınız da "aman canım ne var bunda” diyebilir. Şimdi birbirinizle tartışmayı bırakın da hele bi beni dinleyin.

Jean de La Fontaine! Bildiniz mi? Hani Karga İle Tilki’yi, Kurt ile Kuzu’yu, Tavşanla Kaplumbağa’yı, Ağustosböceği ile Karınca’yı… Hatırladınız mı?

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in La Fontaine’e özenmesi sevindirici tabii. İnsani özellikleri canlı, cansız varlıklara aktarma (Teşhis-Kişileştirme sanatı) konusunda ilk denemesini yapmış, heves kırmamak lazım ama gelin şu “vasıfsız” ağaçları tanıyalım.

3B (Beykoz Belediye Başkanı)  Yücel Çelikbilek’e önce “vasıfsız” dediği Akasya ağaçlarının faydalarından bahsedelim. “Akasya ağaçları nefes darlığına, astıma iyi gelir. Mikroplardan temizler”.

Fotoğraf: Volkan Koç
Peki ben bitki bilimci miyim?

Hayır!

Botanikçi miyim?

Hayır!

Makamınızdaki bilgisayarınızın karşısına oturduğunuzda google’a“Akasya ağacı ne işe yarar?” diye sorunca sağlam kaynaklardan çok iyi bilgiler edinebiliyorsunuz. Tabi doğa sevgisi de şart.

Yok “rant” değil şart, şart!

Sayın 3B Çelikbilek, ağaçların düzensiz yayılmalarına da takmış. Artık bu bir kişileştirme midir yoksa kişiselleştirilmiş bir mesele midir?!.

Bir de otoyolda çok uzakta ve yukarıda olan ağaçların fotoğraflarına bakınca insan sormadan edemiyor:

Sayın 3B Çelikbilek,

Ağaçlarının “vasıflı” olabilmesi için kereste olması mı lazım?

“Düzenli olmak” ile kastınız ağaçların tam olarak “yolunuzdan çekilmeleri” midir?

Hadi bu soruları geçelim.

Peki, hiç Yüzüklerin Efendisi İki Kule(The Lord of The Rings - The Two Towers)’yi izlediniz mi? (Fragman aşağıdadır.)



Entleri bilir misiniz?

İsengard’ı hatırlar mısınız?

Hatırlamayanlar için gelsin, Entler’in Isengard’a girişi!

7 Kasım 2013 Perşembe

Satır Başlarından XVI

Şu ara Meksika'da alabildiğince boş bir arazide olmalıyım. Kırmızı toprakta domates, soğan, neyin yetiştirmeli. Arka bahçede çay içmeliyim.

Evden tedirgin çıktı. "Olsun yağmur bana iyi geliyordu" deyip, kapıyı kapadı. Çıkar çıkmaz ceketiyle sımsıkı örtündü. İlerledikçe karşıdan gelen rüzgârla birlikte yağmur daha bir hızlı çarpmaya başladı, suratına. Her damla, üzerine yapışan demir bir bilye gibiydi. Kaç kez o çukurlarda biriken birikintiler yüzünden yolunu değiştirdi? Düşünüp saymaya başladı. Aniden durdu, "12" dedi. Gözü kapalı ağladı.

"Kavgadan ölü çıkmayı hesap etmiştir elbet.  Ama köyün meydanında sergilenmeyi. Veterinerde öldükten sonra kuduz olduğunu düşünenler tarafından kafasının kesilmek istenmesini. Derisinin yüzülmesini. Postunun sergilenmesini. Akıl yoksunu gazetecilerin, editörlerin ve haber sitelerinin “Daha çok leopar var” başlığı atabilecek kadar kışkırtmacı olabileceğini. Hiç hayal etmemiştir elbet". dedim. “Diyarbakır’da leopar olmak” dedi.


23 Ekim 2013 Çarşamba

"Git derdini Marko Paşa'ya anlat"

Eski mi eski bir Osmanlı deyimidir, başlık.

Dün yine ağaçları korumak isteyen insanlara destek olmak için (ODTÜ' eylemlerine destek için) İstiklal Caddesi'nde yürüyüş düzenleyen kişilere bir anons dahi yapılmadan her yerden saldıran polis ve sivil tipler yüzünden kederlenince, ben de derdimi Marko Paşa'ya anlatayım dedim.

Sevgili Marko Paşa, 

İstiklal'de yüz kişilik "Modern Eşkıya" gurupu olarak slogan atıyorduk. "Diren ODTÜ istanbul seninle" diye. Arkamızdaki 20 kişilik çevik kuvvet ve İstiklal tarafındaki biri TOMA, 50'den fazla polis üzerimize doğru koşmaya başladı. Ara sokağa girmek için hep birlikte koşarken yine o siviller çıktı ortaya! Polisle birlikte ağzımıza, sırtımıza, kafamıza vurdular. Yere yatırıp 2'şer 3'er kişi üzerimize çıktı. Kadınların saçları çekildi, yerlerde itelendiler... Aynen böyle oldu işte.




Türkiye/22/10/2013 Sa. 19:36

18 Ağustos 2013 Pazar

Satır Başlarından XV


Sabah minibüste burnuma gelen kızarmış ekmek kokusu, bir hayal kurdurdunki, bana. İnsanı Güney'e indirirsin.

Merhaba, 8 ay falan olmuş metrobüs hikayesi yazmayalı. Hep minibüse binmekten oluyor.

Minibüs insanları zombiye benziyor. Hiç kıpırdamadan ayakta duruyorlar, oturuyorlar. Ta ki inecekleri yere varana kadar. Nerede o 559 C'nin eğlenceli öğrencileri, nerede o 129 T'nin alkol kokan gece yolcuları. Nerede o cevval metrobüs insanları...

Minibüse binince insan trafiğe yakalanıyor. Yağmur yağıyor. Minibüste yazı da yazılmıyor. Hatta. Minibüste kitap da okunmuyor.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Ali bak bu TOMA, koş Ali koş TOMA geliyor!

Milli Eğitim Bakanlığı 2013-2014 Eğitim ve Öğretim Yılı Çalışma Takvimi'ni yayımladı. Yayımlanan takvimde ilkokul öğrencilerine yönelik çalışmalara ağırlık verildi. Eğitim planında yeni nesillerin “TOMA, çevik kuvvet, biber gazı, Talcid” gibi kelimelere yabancılık çekmemeleri, polis şiddetini yadırgamamaları ve kendilerini koruyabilmeleri için ilkokul fişleri yeniden hazırlandı.

Çocuklara özgüven katmak amacıyla da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özlü sözlerinden de bir demet fiş yapılarak yurttaki tüm okullara dağıtıldı.

İşte elimize geçen fişlerin bazıları şöyle:

Eski ilkokul fişleri

Ali bak bu TOMA.

Ali bak bu Pala.

Koş Ali koş, TOMA geliyor.

Koş Ali koş, Palalı geliyor.

Koş Ali koş, çevik geliyor.

Ömer gaz sever. Ömer gaz yer.

Işık, süt göze iyi gelir.

Işık Talcid göze iyi gelir.

Yücel dua yaz.

İpek beddua et.

Ayşe bak ne güzel Başbakan.

Başbakan bize “Çapulcu” dedi.

Pınar kask al, maske tak.

Erdoğan, "En iyi biz biliriz" dedi.

Ümit burası eskiden parktı. Şimdi AVM.

Emel AVM’ye gel.

Jale bu Çevik Kuvvet.


7 Ağustos 2013 Çarşamba

Bu fotoğrafa iyi bakın!

Nükleer santrallere, HES'lere, duble yollara bakarak refahtan, huzurdan bahsedenler.

"Mesele sadece birkaç ağaç değil, arkadaşım sen hâlâ anlamadın mı?" derken bizi art niyetlilikle suçlayanlar"

 Bu fotoğrafa iyi bakın!

Kuzey Kutbu'nda 16 yaşında bir kutup ayısı ölü bulundu. Kutup ayısının vücudundaki yağ tabakasını     tamamen yok olduğu, avlanamadığı için açlıktan öldüğü açıklandı. Kanynak: T24

24 Haziran 2013 Pazartesi

Navê min Ethem Sarısülük/ BENİM ADIM ETHEM SARISÜLÜK



"Navê min Ethem Sarısülük. Di destê min de demançe ne bû. Polis gule berda serê min u ez mirim. Kujerê min serbest hate berdan.

BENİM ADIM ETHEM SARISÜLÜK. ELİMDE SİLAH YOKTU. POLİS BENİ BAŞIMDAN VURDU VE ÖLDÜM. KATİLİMİ SERBEST BIRAKTILAR!"

17 Haziran 2013 Pazartesi

Önce ağaçları hedef aldılar..

Önce ağaçları hedef aldılar, sonra ağaçları koruyan insanları, etrafta gezen hayvanları, daha sonra ağaçları koruyan insanları korumaya gelen insanları. Derken gözaltına alınan direnişçileri savunan avukatları, revirlerde yaralıları tedavi eden doktorları, gazetecileri, reklamcıları, bankacıları, anneleri, çocuklarını.




AKP Kafası

Radyodan: …Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kazlıçeşme'de bir milyondan fazla partiliye seslendi. (Bla bla bla). Polis tarafından "güvenlik çemberine alınan Gezi Parkı ve Taksim Meydanı"nda tahrip olan yeşil alanlara çimen, çiçek ve ağaç dikildi! ABD'nin en güzel kadını bir muhasebeci seçildi...

Bu arada takside:

Taksici: Ne istiyorlar bu Başbakan'dan, Ecevit, Demirel bu ülkeyi yıllarca soydu. Bırakın Başbakan Erdoğan'ı Allah aşkına. Bir çalışsın ne yapacak görelim.

Ben: 10 yılda çalıştığını görmediniz ya da ne yaptığını anlamadınız, yani sözünüzden bu da çıkıyor.

Taksici: Ben 10 yılda altı araba aldım. Ben MHP’liyim valla Erdoğan’ı da zerre sevmem ama bu sefer bu adama oy vereceğim. Dua etsinler ben Başbakan değilim. Askeri yığardım oraya öyle gaz filan da sıktırmazdım!

Ben: Çalışarak mı, babadan kalma mı, kaç yaşındasınız?

Taksici: 38.

Ben: Peki, kaç yıldır, çalışıyorsunuz?

Taksici: 18 yıldır, direksiyondayım. (Direksiyona sertçe vuruyor)

Ben: "Geceden beri taksideyim" demiştiniz. Bence gidip biraz uyuyun. Muhtemelen yarın gece de çalışacaksınız.

14 Haziran 2013 Cuma

31 Mayıs 2013/ Taksim, Gezi Parkı Direnişçilerinin Anısına


"...

Onlar ki toprakta karınca, 
                                   suda balık, 
                                                havada kuş kadar 
                                                             çokturlar; 
korkak, 
            cesur, 
                     câhil, 
                             hakîm 
                                      ve çocukturlar 
ve kahreden 
                 yaratan ki onlardır, 

destânımızda yalnız onların mâceraları vardır..." 

Nazım Hikmet

31 Mayıs gecesi başlayan direnişte; öldürülen, yaralanan, dövülen, sağ kalmayı başaran tüm umutlu çocuklara, o güzel çocukların analarına, babalarına, onları yalnız bırakmayan arkadaşlarına, kapısını açan, kapısını açmaktan korkmayan insanlara...

12 Haziran 2013 Çarşamba

2013 Polis Meslek Yüksek Okulları Sınav Sorusu

Sizce bu fotoğrafta dumanı tüten kaç gaz bombası vardır?


Gezi Parkı Olayları/Taksim/11 Haziran 2013 

Foto: AFP

11 Haziran 2013 Salı

Adalet Sarayı

Adaletin sarayı mı olur, lan! Ya da saraylı kafasıyla adalet mi dağıtılır!




*İstanbul "Adalet Sarayı"nda Gezi Parkı müdahalesini protesto eden avukatlara polisin tavrı.

10 Haziran 2013 Pazartesi

“O kadar ölmedik”

Ölüm x kişi sayısı = Değer

Günlerdir sokakta, vapurda, yolda, çay bahçesinde insanlarla konuşuyorum. “Sahi sence Gezi Parkı’nda neler oluyor?” dediğimde, aldığım cevaplar içimi ürpertiyor.

-Saçma, gereksiz. 
(Gerçekten böyle mi düşünüyorsun!)

-Hep PKK’lılar var. 
(Evet var, Kemalistler de var, İslamcılar da var, Atesistler de var, Ermeniler de var, Yunanlılar da var Amerikalılar da var.)

-Ülkeyi bölmek isteyenler var. 
(Kimilerine göre 29 Ekim 1923’ten beri var.)

-O barikatlar niye, polise niye taş atılıyor, otobüsleri neden yakıyorlar? 
 (Bu kısmı bir hayli uzun ve sokak eylemlerinin temeline inilmesi gereken bir durum. Meraklısına anlatıyoruz. Anarşizm nedir, bankalara neden saldırıyorlar, otobüsler niye yakılıyor, psikolojik baskı nedir, niteliksiz eylemcinin zararları nelerdir?..)

-Polisle konuşulsaydı, bunlar olmazdı? 
(Konuşuldu. Çadırları yakıp, sessizce oturan kalabalığa biber gazı sıkıldı. Hatırladın mı kırmızılı kadını. Yok Kırmızı Başlıklı Kız değil ya!..)

Önce bir kısmına hiç de istemeyerek bir şeyleri anlatmaya çalıştıksa da, sürekli bir şeyleri anlatmanın verdiği yorgunlukla artık üzülerek dinlemeye koyulduk.

Zira bir parkı, ağacı korumanın, ağacı koruyana destek olmanın bedelinin ölüm olması kimilerine göre hiç abartılacak bir şey değil.



Yani TTB'nin 6 Haziran'da açıkladığı rakamlara göre 13 ilde; 4859 kişinin yaralanması, 3 kişinin hayatını kaybetmesi. 48'inin ağır yaralı olması. 1 kişinin dalağının alınması, 10 kişinin gözünü kaybetmesi. Yine Kızılay'da atılan gaz bombaları sonucu bir temizlik işçisinin kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesi hiç mi hiç abartılacak şeyler değil.

Çünkü biz daha bazılarına göre daha "o kadar ölmedik" Yeterince ölmedik, yeteri sayıda ölmedik. Yani en az bir 50 kişinin ölmesi gerekiyor, öyle her gün bir bir ölsek de kabul etmezler. Birden 50’mizin ölmesi lazım. Gerçi arkamızdan gene “Bir ağaç için ölünür mü” diyenler olacak, “Hatta boku bokuna öldü” diyenler de olacak. Ama niye öldüğümüzü, biz gibilerin niye öldüğünün en güzel cevabını TV’de -hangi güzel akıllı kadının söylediğini şuan hatırlayamıyorum, affola- “Biz ağaçları korumaktan çok o ağaçları koruyan insanları korumak için gittik” derken verdi.


17 Mayıs 2013 Cuma

İstanbul Emniyeti, Mayıs ayı bahar şenliklerini coşkuyla kutladı!


Milyonlarca ton biber gazını kullanacak alan ve grup bulamayan emniyet güçleri Mayıs ayındaki, 1 Mayıs İşçi Bayramı, İnönü Stadı’nın kapanış maçı ve “Bütün Üniversitelerden Başbakanlığa Yürüyoruz” eylemlerini daha önceki gösterilerde olduğu gibi yine "fırsata" dönüştürdü.

Foto:@Nar Photos

İşçilerin ve özellikle öğrencilerin “kafasına kafasına” biber gazı sıkan kasklı, coplu, çelik yelekli,eldivenli ve de silahlı güvenlik güçlerine, Çanakkale, Balıkesir, Isparta, Denizli ve Antalya’dan gelen arkadaşları -her biri 10’ar tonluk su, gaz, gazlı su, köpüklü su fışkırtan tazyiği ile- 37 TOMA aracıyla destek verdi.

TKP yine “suya sabuna” dokunmadı

Aktif, atılgan ve genç üyeleriyle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "yassak kardeşim" tehditlerine bir kez daha boyun eğen Türkiye Komünist Partisi yine doğru zaman da yanlış yerde olmanın sevincini yaşadı.

CHP İzmir Gençlik Kolları Tedirgin

İzmirli bazı gençler, ‘Bizleri statlardan çıkarıp meydanlarda dövmek istiyorlar” başlığı altında basın açıklaması yaptı. Gençler basın açıklamalarında, 19 Mayıs’ta beyaz t-short ve ay yıldızlı şapkalarını takarak Cumhuriyet Meydanı’nda toplanıp; ellerindeki bayrakları bu kez de soldan sağa sallayacaklarını haykırdılar! Olası bir meteorolojik durumun bayrağın sağdan sola esmesine neden olmasına karşın basın açıklaması yapan AKP Gençlik Kolları da “İzmir’in tedirginliğini anlıyoruz” diyerek uzlaşmacı bir tavır sergiledi. “Doğa olayları tamamen dışımızda gelişen olaylardır” dedi.

Emniyet Müdürlüğü: Çözüm süreci de yolunda gidiyor, ne yapacağız bu gaz bombalarını?!..

 Foto:@Nar Photos

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı yurdun çeşitli yerlerinde meydanlarda kutlamak isteyen halk Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan, “Çözüm süreci de yolunda gidiyor ne yapacağız bu gaz bombalarını, bu polis nereye sıkacak” açıklamasıyla kısa süreli bir panik yaşadı. Gösteri ve yürüyüş programlarını yakından takip eden emniyetin, 12 Eylül’e kadar derbi maçlarda taşkınlık yapması kaçınılmaz görünüyor.

Emniyetin açıklaması halkın ucuz limon için hallere akın etmesine neden oldu. Ege ve Antalya’daki çiftçilerin artan limon talebine bir anlam veremediği ama durumdan da şikâyetçi olmadığı görüldü.
Pazar sakinleri gaz maskelerine akın etti

Eminönü, Karaköy gibi yerlerde nalburlarda satılan gaz maskeleri Taksim, Beşiktaş ve İTÜ Kampüsü önünde karaborsadan satışa sunuldu. Gaz maskesi satış rakamlarının Taksim’de artan polis kalabalığına göre değişkenlik gösterdiği belirtildi.

Foto:@Nar Photos

Gaz maskesi toplayan eskici dolar milyoneri oldu

Eylemlerden sonra ara sokaklarda gaz maskesi toplayan eskici Haydar Kısa, elindeki tüm eski-yeni gaz maskelerini Taksim, Beşiktaş ve Mecidiyeköy’deki halka sattı. Kısa, yeni açtığı şirketini metrodan geçen bir bankacının tavsiyesi üzerine borsaya açtı. Mayıs ayında artan eylemler ve sıkılan gaz bombalarıyla doğru orantılı olarak halka arzın ardından hisseleri büyük değer kazandı. Piyasada yaşanan bu hareketliliğe şaşıran Moody's Türkiye'nin kredi notunu A+’ya yükseltti.

25 Nisan 2013 Perşembe

Hani "hayat paylaşınca güzel"di Turkcell!



Turkcell: 29 TL'lik paket faturanızın yüzde 3'ünü dahi aşmadan size 127 TL'lik fatura gönderen şirkettir.

Nasıl mı?

Hat alırsınız. "Pek eğitimli TİM" elemanına teyit etmek için "Saçma sapan faturalar gelmez değil mi" dersiniz. Karşıdan ses gelmez. İrkilirsiniz. “Şeyyy bir deee, tarifem 300 dakika, 300 SMS, 300 MB internetti” deyip gitmek istersiniz. Velhasıl size gerizekalıymışsınız gibi bir cevap gelir. "Evet, yani söyledik ya" diye. Aldırmak istersiniz; ama aldıramazsınız. Zira siz bir şeyi bir insana defalarca söylemenin aslında ayıp bir şey olduğunu düşünürsünüz.

Evde koltuğunuza huzurla uzanmış Call of Duty adlı oyunda insan öldürürken telefonunuza mesaj gelir. Bakmazsınız. Akşam olur bir ara telefonunuza bakar gelen mesajı okumak istersiniz. Okursunuz.

Sonra size ilk gelen Turkcell mesajı "2 MB interneti aştınız 15 TL fatura edilmiştir" olur. Telefona sarılır "lan" dersiniz. Turkcell’i arar ha ararsınız. Arar ha ararsınız...

Turkcell'e göre müşteri
Çağrı merkezi sistemlerinin yıldırıcı şarkı ve tuş seslerine karşı onurlu bir direniş göstermeniz gerekir. Yılmazsınız. Karşınıza çıkan garibim CRM yetkilisine derdinizi anlatırsınız. İstanbul’daki derdinize Erzurum’daki çağrı merkezi görevlisinin çare olmasını beklersiniz. Telefonu kapatırsınız; ama derdinizi Marko Paşa’ya anlatmış gibi huzursuz olursunuz.

Sonra Nasrettin Hoca gibi “ya tutarsa” umuduyla, İstanbul’daki çağrı merkezine bağlanabilmek için dua-dilek neyim edersiniz. Telefonu açan kişi sizi rahatlatan sözler söyler ve fatura bilginizi verir.

Aslında o an derdinize çare olacağını sandığınız fatura danışmanınız tarafından faturanızın da 127 TL olduğunu öğrenirsiniz. TİM deki elemanın sizi tarifeye 3 hafta sonra geçirdiğini öğrenirsiniz! Size 96 saat bir çözüm sunabileceklerini söylerler. Arından 18 gündür kullandığınız hattın faturası şikayetinizden 2 saat sonra 127 TL'lik (yazıyla: yüzyirmiyeditürklirası) mail adresinizde belirir.

“Geçirmek” kelimesi kulağınızda yankılanır. Tarifenizi görürsünüz. İçinizden yüksek sesle “Biz BizeCell mi kaldı lan” dersiniz. Siz hariç kimse bir şey anlamaz.

Aklınıza “Özgür Kız” gibi dağlara çıkmak gelir ama süreci bozacak hareketler yapmaktan ya da Bahçeli’nin de ardınıza takılmasından korkarsınız. Zaten “Özgür Kız”da cıngıl yazmaktan, reklam seslendirmekten dağa-tepeye çıkmaz evde internetten dizi izler olmuştur.

Sakinleşmek için tiner ve böcek ilacı gibi kokan kimyasal ortamlarda durursunuz. Rahatlarsınız.

Birçok dakika sonra 96 saat süreyle bir sosyal medya krizi yaratamaya karar verirsiniz.

Turkcell'in Facebook sayfasına edebiyle yorum yazarsınız. Sonra bir bakarsınız o yorum sikindirik bir sosyal medya uzmanı tarafından silinmiş. Bir daha yazarsınız. Gene silerler. Sonra sayfanın görüşleriniz ve yorum kısmını da size kapatırlar. O da yetmez sizi Turkcell’in duvarına yazmaktan da men ederler.

Silinmiş yorumlar
Turkcell için sosyal medya krizi yaratma süreciniz te en başından beri kurduğunuz gibi gider.

Twetter’dan Turkcell’i hastag yaparak sayfasına gerekli bilgilendirici tweetleri atarsınız. Fakir fukara dayanışması ile retweetler artar. Turkcel sizi takip etmeye başlar.

Son mesajınız hazırdır:

“Hani "hayat paylaşınca güzel"di Turkcell!” dersiniz

Sonra Turkcell size mail atar, mesaj atar, arar. Pardon biz size yanlış “geçirmişiz” der. Borcunuz 46 TL imiş der.



27 Mart 2013 Çarşamba

aklımlı hallerim


'aklım bir nehir,
sen ise kıyısı.
nehir çağırıyor, beni'

2005/ysnbzdmr

Daha güzel güzellemeler için azcık öte gidin...

14 Şubat 2013 Perşembe

Kalem çeviren adam


O kalemden rahatsız olmak niye? Keşke tanısan kalem çeviren adamları. Kalem çeviren adamları bir tanısan büsbüyük seversin. Ah hatırlasan kalem çeviren öğrencileri, çalışkandır onlar. Onlar öğretmen kara tahtada cümleyi ögelerine ayırırken veya en zor matematik işlemlerini daha tahtaya yazarken çözerler. Bazı bir eksik, bazı da bir fazla söylerler. Ama "topla gel" dersen toplar gelirler. Kalemle haşır neşirdir o. Sen ona kalem çevirme dersen, şaşırır o. Bilmez ki ne yana bıraksın elini.


16 Ocak 2013 Çarşamba

Satır Başlarından XIV


''... Ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni,
Daha da korkunç, bir başına değilsen oysa...''
Andrey Voznesenki

İtiniz yazan kapıyı çeken insan derdi vardı, çekiniz yazan kapıyı iten insanda.

Kediyi, köpeği kısırlaştırarak; balığı akvaryuma kapatarak seven hayvansever, hayvan sevince tedirgin oluyorum.

Gerçekten kirpi hüznü diye bir şey var. Az önce buldum.

Instagram: Sepyanın işgüzarlığı işte

Minibüste para uzatan adamın hiç tanımadığı insanları örgütlediği kadar örgütlensek yeter!

Su kaplumbağasını verip; hayvanat bahçesinden kara kaplumbağası alan insan duydum.

Dünyayı işini iyi yapan insanlar kurtaracak. 

Saat 15:37 ama hava da 20:35 görüntüsü var. Dünyadaki yaşlılık belirtileri de böyle mi ortaya çıkıyor acaba. Bir de Mecidiyeköy insanın moralini bozan bir tip! (Ekim-Boğaz Köprüsü-Metrobüs)

He bir de "vizyonsuz" diye küfür eden var.


7 Ocak 2013 Pazartesi

'Hrant için, 6. yıl - Buradayız Ahparig!'


Yönetmen: Ümit Kıvanç/Çağrı Filmi'nden/ 2013

1 Ocak 2013 Salı

Bir TV kölesi belgeseli


Parmaklarını dahi oynatmıyordu. Vücudu iki saatten fazla bir süredir koltuğun sağ köşesinde amaçsız ve işlevsiz durmaktaydı. Sadece o değildi TV ekranına anlamsızca bakan. Ama en çok o hissettiriyordu aynı odada olmanın gereksizliğini. Kör bir bıçağın kolunda yaratacağı o derin kesik için dahi gerekli tepkiyi manasız bulabileceğinin garantisini vermek üzereydi ki; yerinden kalkıp su içme ihtiyacını gidermesi gerektiğini hissetti.

Düşünemiyordu, düşünmeye çalıştığı zamanlarda yüzünde beliren ifade hiçlikti. Suyunu içtikten sonra tekrar televizyonun karşısına geçti. Her hafta merakla izlediği diziye bir kez daha “saçmalık aslında” yorumunu yaptı. Söylenmelerinin yaratacağı etkiyi merakla bekledim. Yaptığı tek hareketin sesi bir kıl kısmak olması bile umut verdi. Aynı umut çok değil, dakikalar sonra sesi artıran “3 kıl” hareketiyle hezeyana dönüştü. Daha fazla izleyemedim!

***

“Daha fazlasını iste” diyen de o, “paylaştıkça artan tat” diyen de.

Kurumsal yerler, ne garip eller.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...