27 Şubat 2011 Pazar

Siz hiç simitçiden kazık yediniz mi?

Ben simitçi olsaydım
Az sonra yazacağım simitçi hikâyesiyle hiçbir ilgisi yok ama; yaşlanmak, kendinden sonraki neslin davranışlarını anlamlandıramamak olsa gerek…

Sabahın bir hayli erken vaktinde elimde sadece üşüdüğüm için içmeyi düşündüğüm, normalde tiksindiğim sigaranın dumanıyla döne dolana Tünel’e gidiyoruz. Saat 5 buçuk. Neredeyse kimse yok!

Biraz uzakta kırmızı bir simit arabası... Simitçi kendisine o denli dalgın gözlerle bakmamı ‘simit alacak adam’ düşüncesiyle özdeşleştirmiş olacak ki, ben kendisini fark ettiğimde arabası dibimdeydi. Birkaç sanilise sürdü olayı anlamam. ‘alacaz artık’ dedim içimden, ‘öküzün trene baktığı gibi bakmışız’ sabahın ilk umutlu insanını geri çevirmek olmaz.

Simit dün geceden kalmıştı, tabii her zamanki gibi ben de (yanlış anlaşılmasın gece editörüyüm). Birkaç adım sonra poşetteki simidi çıkarıp ‘lan bi kıt alayım’dedim. ‘Ih ıh’ kıtlanacak gibi değil.  İkiye böleyim dedim. Tok bir ses geldi, simitten.

Nasılda güzel yanaşmıştı, elle sürülen arabasıyla dibime ‘it herif’ gücüme gitti. ‘Yapılır mı lan sabahın beşinde böyle bir katakulli’, arkama baktım baya bir açılmıştı aramızdaki mesafe. Galiba simidin o tok sesi caddede yankı yapmış olacaktı ki yaşlı simitçimiz gözlerimde git gide küçülüyordu.

Aç olsaydım ruh halim nice olurdu bilemedim.

Neyse…

Gayri ihtiyari, ‘eskiden kalma bir ritüelle’ simidi üç kez öpüp, başıma koyup Galatasay Lisesi’nin duvarlarına serpiştirdim.

Hani aslında dert değildir size böyle bir şey yapılması, belki çok daha fazlasına rastlamışsınızdır restoranda, otobüs kuyruğunda ama konu bunun simitçi olması.

Bre simitçi

Sen simitçisin lan bir kere, akşamdan kalma birinin en taze umudu olmalısın, ne bu ali cengiz oyunları’…

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...